Ekip

  • Nazlı Çevik

  
34 yaşında, hikayelerle insanların hayatlarına dokunmayı ve birlikte yeni hikayeler yazmayı seviyorum. Hikaye anlatıcısı ve eğitmeniyim. Almanya’ya; Berlin Sanat Üniversitesi’nde  Tiyatro Pedagojisi alanında master yapmak için gitmişken, yolculuğumun süprizi olan “Hikaye Anlatıcılığı” sanatıyla karşılaşmam, tüm hikayemin yolculuk öncesi kurgulamadığım, daha önce bilgisine dahi vakıf olmadığım bir yere doğru gitmesine sebep oldu. Ehh, pek de güzel oldu. 2013 yılından beri yeniden İstanbul’da yaşıyor, büyük- küçük herkese hikayeler anlatıyor, hikaye anlatmak isteyen herkesle deneyimlerimi ve bilgilerimi paylaşıyorum.Çocukluğumda bana hiç hikaye anlatmayan, belleğimde çok sinirli biri olduğuna dair izlere rastladığım, eğitimlerim sonrasında aslında gezgin bir masalcı olduğunu öğrendiğim dedemin mesleğini üstlenmiş bulunuyorum.

  Hikaye Anlatıcısı; içinde bulunduğum zamanı ve mekanı unutuyor ve unutturabiliyorsa, işte o zaman bu sanatın büyüsü gerçekleşmeye başlıyor. Bu benim vazgeçilmezim, en sevdiğim.“Dünyaya Açılan Bir Pencere (Ein Fenster zur Welt) adlı, bir grubun üyesiyim. Birlikte 6 farklı dilde hikayeler anlatıyoruz.  Grup olarak 2013 yılında Şirince’de “1.Uluslararası Şirince Masallar Festivali’ni” organize ettik ve anlattık. Almanya’da ve farklı ülkelerde farklı dillerde masallar anlatmaya devam ediyoruz. Bu deneyimlerimizden biliyorum ki, hikaye anlatma sanatının müzikle eşdeğer bir etkisi var. Nasıl ki, hiç anlamadığınız bir dilde müzik dinlediğinizde yine de müziğin açtığı dünyada kendinizi kaybedebiliyorsunuz, aynı şekilde hiç anlamadığınız bir dilde hikaye dinlediğinizde de kendinizi hikayenin dünyasında kaybedebilirsiniz. Bu fenomene olan inancımızdan dolayı gruptaki üç arkadaş; Suse Weisse, İlhan Emirli ve ben gençlerle yapacağımız bu projeye inandık, planladık ve artık bunu hayata geçirme zamanı geldi. Biliyorum ki İsviçre’de eşsiz deneyimler yaşayıp, kendimizi hikayelerde kaybedeceğiz. Bu 10 günlük yolculuk ve buluşma bir anlatıcı ve eğitmen olarak benim hikayeme neler ekleyecek, çok merak ediyorum doğrusu.

  • Senem Donatan


Ben kimim? 35 yaşında bir hikâye meraklısıyım. Yolculuklar, yeni karşılaşmalar ve yeni hikâyeler beni hep heyecanlandırdı. Kendimi bildim bilelim hikâyeleri dinlemeyi ve anlatmayı seviyorum. Ancak masallara ve mitlere karşı mesafeliydim, taa ki geçen sene Nazlı'yla (Çevik) tanışana kadar. Nazlı'nın atölyesine katıldıktan sonra hikâyelere dair merakımın çapı ve coşkusu genişledi. Hikâyelerin yanı sıra, sözlü kültüre ait aklınıza gelebilecek her türlü biçemin (masallar, mitler, kıssadan hisseler vb.) içinde kaybolmaya, onların sesini, müziğini keşfetmeye, onlara bedenimle ve sesimle can vermeye başladım. Yoluma hikâyeleri paylaşarak devam etmek istiyorum. Şimdiye kadar yolum nerelerden geçti? Avusturya Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İTÜ Sahnesi, İTÜ Kadın Araştırmaları Grubu, İTÜ Mezunlar Tiyatrosu, İTÜ Kadının Atölyesi, Tiyatro Amargi, Seyyar Sahne, Amargi Kadın Akademisi, Tiyatro Medresesi, Max Planck Araştırma Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi, Sınırların Ötesinde İnisiyatifi ve Fama'nın Evi Hikâye Anlatıcıları Grubu. Her bir grup, kurum ve ortaklıkla ayrı bir hikâyem var. Bazıları çoktan sona erdi, bazıları halen tazeliğini korumakta. Hepsinin içinden kâh neşeyle kâh hüzünle ama hep coşkuyla süzülüp geldim bugünlere. An itibariyle ne yapıyorum? Ekmeğimi fen bilimleri alanında özel ders vererek kazanıyorum. Tiyatro alanında teorik ve uygulamalı araştırma çalışmaları yapma gayretindeyim. Hareket ve ses farkındalığı üzerine eğitimler veriyorum. ''Kulak ver bana'' projesinde de Nazlı'nın asistanıyım.Projeden beklentilerim neler? Aklımda bazı sorular var: Gençler hikâyelerle ve birbirleriyle nasıl bir bağ kuracaklar? Eğitmenler, yani bizler, bu bağa nasıl dahil olacağız? Farklı diller ve kültürler nasıl buluşacak, hangi noktalarda çatışacak, hangi noktalarda uzlaşacak? Farklı fiziksel ve düşünsel iklimlerde büyümüş olan gençlerin imgeleri, hayalleri, anlatım üslupları arasındaki benzerlikler, farklılıklar neler olacak? Bu sorulara cevap olabilecek anlarla, sözlerle ve hikâyelerle karşılaşmayı umuyorum. Yola çıkmanın ve yeni karşılaşmalar yaşacak olmanın heyecanı içerisindeyim. İsviçre'nin süt koktuğunu hayal ediyorum. Bir de fotoğraftakine benzer bir keşf-i Bern yaşamayacağım için üzülüyorum. Zira cemşit (fotoğraftaki turuncu ördek) kayboldu. Filizbe (ördeğin yanındaki beyaz fil) de cemşitsiz yola çıkmam diyor.

  • Ferhat Budak


Merhaba;
Ben Ferhat BUDAK
 Uzun zamandır oyunculuk ve yaratıcı drama ile ilgileniyorum. 2.5 yıl önce masal ve hikâyelerle tanıştım. O zamandan beri masallar ve hikayeler anlatıyorum. Masalları izleyenlere aktarmak müthiş keyif veriyor bana, onlarla birlikte adeta o büyülü dünyanın içerisine giriyorum. Şimdide farklı bir dünya ya gidiyoruz İsviçre. Heyecanımı kelimelerle anlatmak çok güç. İlk kez yurt dışına çıkacağım ve ilk kez uçağa bineceğim. :) Farklı masalcılarla tanışmak, onlarla birlikte ortak bir çalışma içerisinde olmayı düşünmek çok keyifli. İlk kez tanışacağım, aynı dilleri konuşmadığım arkadaşlarla masalların ortak dilinde buluşacağız. İsviçre ve Bern hakkında internet üzerinden küçük araştırmalar yaptım ancak kesinlikle oraya gitmeden net bir fikir sahibi olamayacağım. Bu eğitimden beklentilerim çok fazla ve özel. Çok heyecanlı ve çok mutlu olduğumu tekrarlamak istiyorum. Umarım İsviçre çok soğuk değildir... :)

  • Cansu Kahvecioğlu



Merhabalar, ben Cansu Kahvecioğlu. 24 Yaşındayım. 2008 senesinde Ege Üniversitesi’nde Biyoloji okumaya başladım. İzmir’de geçirdiğim zamanda üniversitenin tiyatro topluluğunda tiyatro yapmaya başladım ve aradan geçen 3 senede bundan sonraki süreçte sadece tiyatro yapmaya karar verdim ve İstanbul’a taşındım. Şimdi İstanbul Üniversitesi’nde Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde 3. Sınıf öğrencisiyim. Ayrıca geçen sene kurduğumuz Cazu Tiyatro’da oyunculuk yapıyorum.
   Daha bölümde 1. Sınıfta iken Türk Tiyatrosu derslerinde meddahlık geleneği konuşurken bunun üzerine çalışmalar, okumalar yapmaya başladım ve o yaz Nazlı Çevik’in hikaye anlatıcılığı üzerine verdiği atölyeye katılmaya karar verdim. Atölye sonunda gördüm ki hikaye anlatıcılığı da benim için kendimi ifade etme yöntemlerinden biri. Artık tiyatronun yanında hayata, insanlara hikaye anlatıcılığıyla da temas etmek istiyordum. İstanbul’a döndüğümde bu istek bir projeyle buluştu ve yine Nazlı Çevik’in önderliğinde 16 kadın bir sene boyunca hikaye anlatıcılığı üzerine her hafta çalıştık ve kendimize Fama’nın Evi adını verdik. Hikayelerimizi, masallarımızı, anılarımızı bu isimle dinleyicilerle buluşturduk.
 Şimdi İsviçre yollarına hikayelerimizi anlatmaya düştük. Bu benim yurt dışına ilk çıkışım. Heyecan, korku, merak hepsi bir arada. En çok dil bilmediğim için telaşlıyım. Bu sebeple evrensel öğelerle hikayelerimizi güçlendirmeyi planlıyoruz: Müzik, kostüm, aksesuar, maske, kukla, resim…
   Ben bu proje için Şahmeran’ın öyküsünü hazırlıyorum. Murathan Mungan’ın ‘’Cenk Hikayeleri’’ kitabından ‘’Şahmeran’ın Bacakları’’ adlı öyküsünü uyarlıyorum. Bu uyarlama küçük bir yazarlık işi de gerektiriyor. Bu konuda da okuldaki yazarlık derslerimden yararlanıyorum. Bakalım Şahmeran’ın insanlığa bir defa daha güvenişinin hikayesi projedeki diğer katılımcılara temas edebilecek mi?
  

  • Berfin Başkaya




Ben, Berfin Başkaya. 12 senedir keman çalmak dışında yaptığım pek fazla bir şey olduğunu söyleyemem. İlk kez yurt dışına çıkacağım, ilk kez uçağa bineceğim, ilk kez uzun bir süre kedimden, ailemden uzakta kalacağım. Bu 10 günlük plan benim için tam bir muamma ve hiç bir şeyden emin olmadan yola çıkmanın verdiği dayanılmaz hafiflik inanılmaz. Bu kadar şey arasında tek endişem "Umarım İsviçre çok soğuk olmaz :(" 
21 yaşında, her adımında hayal kuran hatta sık sık hayalle gerçeği karıştıran bir varlık olarak hikaye-masal anlatmayı, farklı dünyalara girip, orada yaşayabilme fırsatı olarak görüyorum, asıl amacımsa bu fırsatı da başkalarına tattırmak, gözlerimin önüne serilen dünyalara onları da çekmek. İşin en güzel tarafı bunu; dilini dahi bilmediğim, hiç görmediğim insanlarla yapacağız ve inanıyorum ki günün sonunda, biriyle ortak bir duyguyu, belki bir anıyı, belki de hiç bilmediğiniz bir şeyi paylaşmak için aynı dili konuşmamıza, aynı kültüre ait olmamıza gerek olmadığını göreceğiz. 
Gerçekten merak ediyorum, bu proje benim hayatımda neler değiştirecek ve gelecekte ne gibi bir değişim zıplaması yaratacak?

  • Eda Bayraktar


Çikolatadan Tik - Taklar

Merhaba. 
Ben Eda.
Biraz sosyolog, biraz filozof, biraz eğitmen, biraz koç, biraz sosyal girişimci, biraz fütürist, biraz yazar çizer, biraz anlatıcı, biraz tiyatrocu, biraz nokta birleştirenim. 
Insanların hayatlarına farklı kanallar üzerinden dokunmayı sevenim.
En çok da hayat boyu öğrenenim. 
Yolculukta heybemi yenilikle, sevgiyle, enerjiyle doldurup paylaşıverenim. 

Yine yeni bir yolculuk vakti. 
Sonbaharın ortasında, 
Çikolatadan tik-takların olduğu bir ülkeye 
İsviçre'ye.

Hem de dilini bilmeyen insanlara masal anlatmaya,
Hem de dilini bilmediğin insanlardan masal dinlemeye,
Birbirimizi anlayabilmek için aynı dili konuşmaya ihtiyacımız olmadığını göstermeye 
"Bana kulak ver"demeye gidiyoruz . 

Gözlerde resim, kulaklarda ritm, burunlarda miss koku, ağızlarda tat bırakmaya gidiyoruz. 
Insan kendini yalnızca insanda tanır, demiş Goethe. 
Kendimizi farklı kültür, insan ve hikâyelerin içinde tanımaya 
Hem biz hem de kendimiz olmaya gidiyoruz. 

Bu zamana kadar farklı olmak için hep başkalarını örnek almamız, onlara benzememiz öğretildi. 
Aslında her insan kendi başına eşsiz ve kocaman bir cevherdi.
Hikaye anlatıcılığını işte biraz da bu yüzden seviyorum. 
Sana farklı dünya ve bakış açılarını göstermekle kalmıyor.
Sana kendin olma fırsatını da veriyor.
Içindeki cevheri ve yaratıcılığı tetikliyor. 
Sürprizlerle dolu, 
Her masal her anlatıcının dilinde başka bir masala dönüşür, derler. 
İmgeler, duyular, hayallerle
Anlattığın hikaye senden bir parça oluveriyor. 

Bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışı çeşitli gençlik proje ve eğitimlerine katıldım ancak herhalde hiçbiri bunun kadar tatlı bir heyecan vermemişti.

Biz şu sıralar masal çalışmalarımıza devam ederken, 
İsviçre de bizi sonbahara yaraşır şekilde karşılamaya hazırlanıyor olmalı.
Mesela o da şöyle bir şeyin provasını yapıyordur belki:
Şakır şakır yağmur sesli,
Hafif rüzgar esintili,
Bol sarılı, yeşilli, parklı, bahçeli.
Dağlı, dereli, tepeli, göllü, nehirli
Caddeleri çikolata kokulu. 
Masallarımız için imgeleri daha bir parlak, 
Sesleri daha bir pürüzsüz, 
Kokuları daha bir mis yapıyordur. 

Bunun yanında merak ediyorum, 
Kaldırımları gerçekten çikolata kokuyor mudur? 
Bilimadamları sokaklarda saat ve çakılarıyla kol geziyor mudur? 
Bankalarda para üzerine çalışan takım elbiseli ciddi insanlar, bizim geliş amacımızı öğrendiklerinde, "Geç bu işleri. Bize masal anlatma, hikaye bunlar, tırıvırı" derler mi? 
Peki ya uslu bir çocuk olursak,
Tepelerindeki Milka ineklerini 
Heidi, Peter ve keçilerini de görebilir miyiz? 
Olamaz mı?
Masallarda "olamaz"diye bir şey yoktur. 
Neden olmasın? :) 

  • Gamze Çevik



Merhaba ben Hatice Gamze Çevik.
20 yaşındayım ve sosyoloji öğrencisiyim.  Okuduğum bölüm için her defasında, işte bu benim bölümüm diyorum ve  kitapları çok seviyorum. Hikaye anlatıcılığı ile ilişkim işte burada başlıyor. Çünkü bu işin kesinlikle okumak ile bir ilişkisi olmalı. Kültürel kodlarımızı böyle bir sanat disipliniyle yaşatmak, hissetmek ve anlatmak. En önemlisi hikayelerde kendini bulmak, eşsiz bir his gibi geliyor bana. İmajları canlandırmak, anlatılacak hikayenin, masalın, efsanenin hayalini kurup, kokusunu, dokusunu hissetmeye çalışmak ve kendi dünyanı yaratarak  bunu paylaşmak. Her dinliyenin kendi dünyasında o hikayeyi tekrar yaratıp, bambaşka imajlar görmesi, kendimi hissetmenin en güzel yolu gibi geliyor.
Kulak Ver Bana projesi için çok heyecanlıyım. Nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum, dillerini bilmediğim bir çok kişiyle çalışacak olmak heyecan verici.Karşılaşacağım soğuk hava,  göreceğim yeni ülke, anlatacağım masal ve heyecanım dışında bildiğim pek bir şey yok. Belirsizlikle dans eder gibiyim. Buna karşılık heyecanla çalışmaya devam ediyoruz.   6 farklı hikaye 2 eğitmen toplam 8 kişi yola çıkmayı bekliyoruz.

Böylesine belirsiz olma hali farklı dillerde hikayeler anlatacak olmamızdan kaynaklı. Bu muhteşem bir his, çünkü o hikayeyi bilmediğin bir dil ile anlamaya çalışmak ve bunu anlatmak, iletişim kurmak için sınırları aşmaya çalışacağız.  Dilleri kaldıracağız, sınırları aşacağız ve özümüzü yani sadece insan olma hali ile sığınacağımız ‘öteki’ bir dil olmadan, başa dönüp yeni bir dil inşaa edeceğiz. Yeni bir dilin inşasında anlayamadığım insanlarla, anlaşmak için heyecanlıyım. Sizce de yeni bir dilin inşası mümkün müdür?

  • Uğur Açıkgöz


Uğur Açıkgöz, 25 yaşındayım. Film Tasarımı yüksek lisans öğrencisiyim aynı zamanda Cazu Tiyatro'da oyuncuyum. Yaklaşık iki yıl önce katıldığım Masal Anlatıcılığı atölyesinde Nazlı ile ve daha birçok masal kişisiyle tanışma fırsatı buldum. Bu atölye öncesinde başlayan anlatmaya ve anlatıma olan merakımı, bu atölye sayesinde daha da geliştirme ve derinleştirme fırsatı buldum. Fırsat bu fırsat ve gel zaman git zaman bu tanışıklık tekrar beraber çalışma ortamı yarattı bizlere. Evet bu yaşımda ben de (bkz: Cansu) ilk defa yurt dışına çıkacağım ve şeytan gibi mağrur hissedeceğim kendimi. Sanılanın aksine, kesinlikle ilk defa İsviçre'de olacağım için değil (!) Mezopotomya ve Anadolu'nun kült bir aşk hikayesi olan Leyla ile Mecnun'u dillendirmeye çalışacağım için garip bir heyecan duyuyorum.Umuyorum tüm ekip için her anlamda güzel bir yolculuk başlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder